Eminim herkes çocukluğunda Alice’in Harikalar Diyarı’nda geçen hikayesini okumuştur. Okumasanız bile mutlaka çizgi filmini ya da hikayesini şöyle ya da böyle duymuşsunuzdur. İşte oyunumuzun kahramanı yine Alice, fakat bu sefer birçok şey “hissedilebilir ölçüde” değişiklik göstermiş bir halde karşımıza çıkıyor.
Bütün olaylar Harikalar Diyarı’ndaki maceralarını bitirmiş Alice, yatağında mutlu bir şekilde uyurken, sakar kedisinin gaz lambasını düşürüp büyük çapta bir yangına sebep olmasıyla başlıyor. Kül olan evden zorlukla kaçan Alice, anne ve babasının gözleri önünde yanmalarını izlemek zorunda kaldığı için “psikolojik bakımdan yardıma ihtiyaç duyar” ve bir akıl hastanesine yatırılır.
Öykümüz yine bir gece yarısı şekilleniyor: Hastanede kalan Alice bir gece –her zamanki gibi- oyuncak tavşanı elinde uyurken, tavşanı canlanır ve ona Harikalar Diyarı’nda ona ihtiyaç olduğunu söyler.
Bir çeşit boyut kapısından geçen Alice kendisini Harikalar Diyarı’nda bulur. Fakat artık hiçbir şey eskisi gibi değildir. (Zaten artık Alice de eski sevimli küçük kız olmaktan çıkmış eline bıçağı aldı mı gözünü kırpmadan düşman doğrayan bir genç haline gelmiştir.) Harikalar Diyarı artık insanların neşeyle gezdiği bir yer değil, herkesin kötü kalpli kraliçe tarafından esir olarak sürgün hayatı yaşadığı bir yer haline gelmiştir. Tüm Harikalar Diyarı sakinlerinin tek umudu ise Alice’tir. Onun uzun süredir bekledikleri, kupa kraliçeyi alt edecek “kahraman” olduğunu düşünmeleri ise oyunun bazı bölümlerinde Alice’in başını oldukça ağrıtacak.
İşte oyunumuzun hikayesi böyle... Etkileyici değil mi? Bu kadar masal kısmı yeter sanırım gelelim daha teknik bilgilere.
American McGee’s Alice daha yüklenirken farklı bir oyun olduğunu belli ediyor. Özellikle ana menüsü oldukça sade olmasına rağmen (hatta menü bana Sanitarium’un menüsünü hatırlattı, oynayanlar hatırlayacaklardır) Quake III motorunu kullanan oyunun grafiklerinda ise tam bir cümbüş havası hakim: Rengarenk mekanlar, ters yöne dönen saatler, uçan kitaplar, zaman boşlukları ve bol bol hayal gücü! Fakat tüm bunlara rağmen oyuna çocuk oyunu demek çok büyük bir hata olur. Özellikle oyunun Chris Vrenna tarafından hazırlanan müzikleri sizi sadece havaya sokmakla bazı zamanlarda sizi korkutmaya ve hatta sinir sisteminizi ciddi bir biçimde zorlamaya başlıyor. (Tekrarlayan melodiler, ağlayan çocuk, gülen insan sesleri...)
Grafik motorunun getirdiği nimetleri sonuna kadar kullanan oyun zavallı bilgisayarlarımızın ekran kartlarını ve işlemcilerini ise adeta emerek kullanıyor. (Aynı Hitman gibi) Özellikle benim gibi öğrenciyseniz, büyük tasarruflar sonucu aldığınız ekran kartınızın oyunun bazı bölümlerinde tutukluk yapması içinizin garip bir hüzünle dolmasına sebep olacaktır. Bu arada eğer Matrox marka ekran kartına oyunu yükledikten sonra oyunun Matrox ekran kartları için hazırlanmış özel yamasını indirmenizi öneririm. Böylece oyunun bazı bölümlerindeki yavaşlamalardan kurtulacaksanız.